8 Mart 2011 Salı

Killzone 3 (İnceleme)




Kırmızı gözler taarruza geçiyor!
            
Killzone serisi; Call of Duty ve Battlefield’ın alıp götürdüğü FPS piyasasına 2004 yılında girdi. PlayStation 2 (PS2)’ye özel olarak çıkan ilk Killzone, büyük ses getiremese de PlayStation 3 (PS3)’e özel olarak 2009 yılında çıkan Killzone 2 (KZ2); gerçekten adını duyurmayı başardı. Oyun senaryosuna da hâkim olmak 
istiyorsanız size ilk tavsiyem, 2. oyunu oynamadan bu oyunu oynamamanız.

            
Killzone 3 (KZ3), tam olarak KZ2’nin bittiği yerden başlıyor. Kontrol ettiğimiz Sevchenko ve yol arkadaşımız Rico; Helghan ordu komutanı Radec’i ve imparatoru Visari’yi öldürmüştür. Helghan gezegeninde bir nevi taht kavgası yaşanmaktadır ve Visari’nin yakın arkadaşı Orlock ile Helghan’ın en büyük silah üreticisi Stahl, ordu komutanı olabilmek için çekişirler, yeri gelir birbirlerinin adamlarını bile öldürürler. Killzone’un büyük bilim-kurgu senaryosunu önceki oyunlarda yaşatamayan Guerilla Games, bu sefer size bir film tadında sunuyor oyununu.
            
Senaryoyu incelemekten ziyade, gelin Killzone 3’ün en büyük getirilerine bakalım: Türkçe dil desteği, PS Move desteği ve 3 boyutlu oynanabilirlik. Ben şu ana kadar bu kadar başarılı bir Türkçe oynanış görmemiştim PS3’te. Menüler, yazılar, seslendirmeler… Hepsi Türkçe. Başında Atilla Olgaç gibi usta bir ismin bulunduğu seslendirme ekibi, tonlamalarıyla ve yeri gelince küfürleriyle; savaş atmosferini yaşatmayı başarmış. Küfürlere birçok eleştirmen iyi gözle bakmıyor ancak, savaş alanındaki askerlerin de birbirine nazikçe hitap etmeleri saçma olmaz mıydı?
           
 “Konsolda FPS mi oynanırmış?” sorusuna en büyük cevap olan KZ2’yi oynamadan KZ3’ü oynamayın dememdeki tek etmen senaryosu değil, kontroller de var işin içinde. PS3’te uzun süreler FPS oynamış olabilirsiniz ama eğer bir KZ oyunu oynamadıysanız, uyum sağlamanız uzun bir süreç gerektirecektir. Dual Shock 3 (DS3)’ünüzle çok da haşır neşir değilseniz Sony size PS Move’unu işaret ediyor. Sony’nin hareket sensörlü kontrolcüsü ile ekranınızdaki Helghast’ı elinizle gösterip tetiğe basmak hiç de zor değil; ancak yorucu olduğu bir gerçek ve tabii ki duyarlılık ayarları için de en az bir saat harcamanız lazım. Sırf bu ayarları yapmayıp, “Move’la KZ3 oynanmaz!” diyenler var mı? Var. Yine de birçok ‘eski’ KZ oyuncuları DS3’e alıştıklarından dolayı vazgeçemiyorlar ve siz ne kadar alışırsanız alışın çoklu oyuncuya geçtiğiniz anda farklarını ortaya koyuyorlar. Senaryoyu oynarken pek de gerekli olmayan bir özellik de olsa, profesyonel değilseniz çoklu oyuncu modunda Move’u tavsiye ederim. 3 boyut özelliğini deneyemediğimden dolayı çok bir yorum yapamayacağım ancak 
KZ3’ün E3 oyun fuarında “en iyi 3D desteği” ödülünü aldığını hatırlatırım.

KZ2 çıktığında grafiklerine hayran kalmıştık. Örneğin; silah modellemelerini, Crysis’tan daha başarılı bulmuştuk. Bazı otoriteler PS3’ün gelebileceği son nokta bile demişti. (Uncharted 2’ye dendi aynısı.) KZ3’ün tanıtım lansmanlarında üzerine bastırılarak söylenen bir şey vardı: “KZ3, PS3’ün gücünü %100 kullanıyor!” buna inanmaya başladığımı söyleyebilirim. Anti-Aliasing özelliğinin God of War 3’ten daha başarılı kullanıldığını belirtmek istiyorum ancak; 2. oyunla kıyaslayıp grafiksel bir devrim beklerseniz, “Keşke DLC olarak çıksaydı.” diyenlerden olursunuz. KZ2’nin karanlık grafiklerine karşılık karlı bölümler de ekleyip aydınlık bir yapıya kavuşan KZ3’te *özellikle dikkat etmeme rağmen- bir piksellenme sorunuyla karşılaşmadım. Activision’un, “KZ3’ün grafiklerine, PS3’te ulaşabileceğimizi sanmıyorum.” şeklinde Twitter’dan bir açıklama yapması Guerilla Games’in başarısını bir kez daha ortaya koyuyor. (Gerçi Sony’nin Guerilla Games’e; PS3’ü daha iyi kullanmalarını sağlamak amacıyla, özel kodlar verdiği söyleniyor ama…)

Yeni eklenen yakın dövüş animasyonlarına değinmeden edemeyeceğim. Oyunun 18 yaş üzerine tavsiye edilmesinin en büyük nedenlerinden biri de yakın dövüşte yaşanan vahşetten olsa gerek. Bir Helghast’ın boynunu kırmak ya da arkasından gelip boynunu kesmek size yetmiyorsa, bıçağınızı Helghast’ın gözüne saplayabilirsiniz ya da başparmaklarınızı onun gözlerine sokup; elinize yüzünüze fışkıran kanları hayretle izleyebilirsiniz. Zaten sizi duygusal anlamda iyice içine alan oyun; hissiyatı, bu animasyonlar sayesinde tavan yaptırıyor.



Oyunda yeni neler var? İlk olarak birçok fragmanda gördüğümüz jetpack’ten bahsedeyim. Öyle sizi ölümsüz bir silah haline getirmiyor o jetpack. Uzun uzun uçmuyorsunuz da… Sadece daha yükseğe atlıyorsunuz. Jetpacke takılmış olan makineli tüfeğimizin mermisi sınırsız ancak boncuklu tabanca gibi hasar veriyor. Uçarken de çok rahat bir şekilde ateş edemiyorsunuz. (Belki de benim beceriksizliğimdir.)

            
Yanınızda 3 tane silah taşıyabiliyorsunuz. Bu mükemmel bir şey kesinlikle… Tabancamız ve tüfeğimiz dışında bir de ağır silah bulundurabiliyoruz yanımızda. Roketatar, minigun, Stahl’un ölümcül plazma silahı gibi ‘aşırı’ ölümcül silahları sırtımıza takmak bizi birçok bölümde rahatlatıyor. Silahlardan bahsederken, seslerin de değiştiğini belirteyim. ISA’in piyade tüfeği M82’nin gerçekçi olmayan sesi, daha tok bir sesle yenilenmiş. Bence en iyi sese sahip StA-14 ilk oyunda uzun menzilli atışlar yapamıyordu çünkü bir iron sight eksikliği vardı. KZ3’te bu eksiklik giderilerek benim favori silahım olmayı başardı StA-14.
            
Bütün bu iyi özelliklerin yanında oyunun neredeyse tek eksiği olan yapay zekâdan bahsetmek istiyorum. Hayatımda hiç savaş görmedim ancak; birçok savaş oyunu oynadım. Öğrendiğim en büyük şeylerden birisi ise siper alarak daha uzun süre yaşanabileceği. Siz oynarken siper almak zorundasınız ancak, dostlarımızın sanki böyle bir şeye ihtiyacı yok. Özellikle Rico ve Narville, çatışma anında bir Deliyürek, bir Polat Alemdar kesiliyor ve kendini açık hedef haline getiriyor. Sonuç ise Recep İvedik gibi bir hüsran. Gidip canlandırmanız gerekiyor onları. Bir de anatomi iyi olarak incelenmemiş. Helghast’ları dizinden vuruyorum hala eskisi gibi koşabiliyor. Omzundan vuruyorum hiç dengesini kaybetmiyor. (Ama kafasından vuruyorum tek mermide ölüyor.) Aynı durum ISA için de geçerli. Biz de çok kolay ölebiliyoruz. Ne var ki sıhhiyeciler bu sefer daha yardımsever. KZ2’de bir bölümde beş-altı kez hayata döndürdüğümüz Rico (Örneğin; final bölümünde dakika başı ölen Rico), bu sefer bizi beş-altı kez hayata döndürüyor. Yetişemediği zamanlar da olmuyor mu? Oluyor tabii ki. Ölümsüze daha yakın olmak istiyorsanız ‘eşli harekât’ yani co-op modu tam size göre.


Arkadaşlarınızla toplanırsınız, cipsler kolalar filan… PS3 varsa eğer elinizin altında kesinlikle bir spor oyunu oynanır nedensizce. İşte size mini bir parti haline de dönüşebilen KZ3’ün eşli harekât modu: Ekran ortadan ikiye bölünüyor ve KZ2’de ölen Natko, hortlayarak Sevchenko’ya yardım etmeye başlıyor. Kesinlikle daha eğlenceli olan bu moda, birbirinizi tekrar canlandırmak, sırt sırta verip Helghast’ların üzerine mermi yağdırmak; hem senaryo modunu daha hızlı bitirmenize yarıyor hem de zaman zaman kahkahalar atmanıza neden olabiliyor. (Vahşice adam öldürüyorsunuz ama zaman zaman birbirinizi de vurabiliyorsunuz.)
            
Oyundaki askeri birimlere baktığımda tek yenilik yakalayıcı sınıfı olmuş. Bu yakalayıcılar, Assassin’s Creed serisindeki ‘gizli bıçak’ tasarımına bir atıfta bulunan (esinlenen ya da özenen) özel eğitimli askerler. Silah kullanmıyorlar, siper almıyorlar sadece koşup sizi bıçaklamak istiyorlar ve emin olun ki çok tehlikeliler. Guerilla Games, sadece Assassin’s Creed’in yapımcısı Ubisoft’a laf atmamış. EA Dice’a da Kowalski karakteriyle gönderme yapmış. Uzun sakalı, ters şapkası ve gözlüğüyle Medal of Honor’daki Dusty 
karakterinin kopyası olmuş adeta.

Gelelim asıl iddia olan çoklu oyuncu moduna. Türkçe olmasının avantajları yine fark ediliyor ancak, KZ2’nin çoklu oyuncu moduyla hiçbir farkı yok. Menü biraz daha karmaşık bir hal almış bence. Silahları ismiyle seçmemizi isteyen oyunda kilit açma gibi özellikleri kullanmak resmen bir eziyet halini almış. Hemen kendinizi savaş alanına atmak önceki oyun kadar kolay değil. Çoklu oyuncu modunun artılarında ise, kesinlikle daha büyük haritalar ve kazandığınız puanların ekranın ortasında yazmasıyla oyuncuya gaz verebiliyor olması.

Sonuç olarak oyunu beğendim, çok beğendim ve bir oturuşta bitirdim. Çünkü zamanın nasıl geçtiği belli olmuyor, bir bölüm bitirdiğinizi bile anlamıyorsunuz çünkü oyunda asla bir yüklenme ekranıyla karşılaşmıyorsunuz. Hiçbir takılmayla da karşılaşmadığım oyun PS3’ün %100’ünü kullanıyorsa, sırf bu yüklemelerin kaldırılmasından dolayı kullanıyordur. Yeni bir bölüm yüklerken size uzunca bir ara sahne izletiyor ki bu ara sahneler oyunu filmleştiren ve adrenalini yüksek tutabilen sinematikler. Bir PS3 kullanıcısıysanız, kesinlikle bu oyun sayesinde diğer sistemlere göre bir adım önde olduğunuzu hatırlarsınız. Oyunun başındaki tıbbi uyarıyı ben uygulayamasam da siz uygulayın lütfen: “Her bir saatlik oynama sonunda 15 dakikalık aralar veriniz.” Yoksa bir bakarsınız farkında olmadan 5 saat oynamışsınız ve PS3’ünüz aşırı ısınmadan dolayı kendini kapatmış. İyi oyunlar!